Kış mevsiminin buz soğuğundan korunmak için tabii ki çelik yelek giymeyeceksiniz.. Korunmak aslında sadece kıyafetlerle gerçekleşmez. Ne giydiğiniz ya da kaç kat giydiğiniz hiç önemli değildir. İnsanların çoğu kışın büyük bir bölümünü hastalıklarla geçirmektedir. Peki bu neden böyle? Böyle olmaması için başka çareler var mıdır? Hepsini birlikte inceleyeceğiz.
Öncelikle işe sağlıklı beslenmekten başlamanızda fayda var. Hastalıkların birçoğu düzensiz ve yetersiz beslenmeden kaynaklanır. Bunun için önerim bol C vitamini içeren yiyecekler tüketmektir. Mandalina, portakal veya kivi yiyerek vitamininizi karşılayabilirsiniz. Onun dışında tüm meyve ve sebzeleri tüketmeyi de ihmal etmeyin. Kırmızı et, beyaz et, süt ve süt ürünleri hatta pekmez… Saydığım tüm yiyeceklerden azar azar tüketen kişi kolay kolay hasta olmaz diye düşünüyorum. Bunları gözünüzün önünde bir yere koyarsanız mutfağınızda, daha sık tüketirsiniz. Mutfak tezgahınız geniş ve kullanışlı ise özellikle de corian tezgah varsa pekmezinizi, balınızı, meyve tabağınızı her an tezgahınız da bekletebilirsiniz.
Yediğiniz yemek ile olan bu alakası size sağladığı enerji ile ortaya çıkar. Ne yerseniz, ne içerseniz o şekilde bir dışavurum olur. Yeşil çay, kuşburnu çayı, melisa çayı vb. tüm bitki çayları sizi kışa karşı korur. Hem içinizi ısıtır hem de ödem atmanıza yardımcı olur. Birçok bitki çayı vardır. Bunların sayısız yararını okursanız siz de bol bol içmek isteyeceksiniz. Sallama çaylardan kutu kutu da alıp masanıza koyabilirsiniz. Daha sık içebilmeniz açısından böyle şeyleri kaldırıp bir köşeye koymamalısınız. Her kahvaltınızda mutlaka bir bitki çayı içmelisiniz. Çantanıza da birkaç tanesini atın ki nerede olursanız olun içebilesiniz… 🙂
İnsan olduğumuzu ele alırsak hasta olmamıza da şaşmamak gerek. Sonuçta soğuklara direnen ve kışın karda açan kardelen çiçeği olamayız. Göz önünde bulundurursak hasta olmak da hakkımız.. Hasta olunca dinlenmek de… Sadece uyku düzeni, yemek düzeni, kişisel bakım ve hijyen gibi eksiklikler olduğunda bu durum biraz uzun sürüyor. Kendinize dikkat etmelisiniz. Herkes kendi sağlığına dikkat etse kimseden kimseye hastalık bulaşmaz.
Kendinizi kötü hissettiğiniz ilk an doktora gitmelisiniz. Tüm önlemleri alsanız da bağışıklık sisteminiz güçlü değilse bir yerden sonra illa ki size de bulaşacaktır. Başında bir doktora gözüküp tedaviye başlamak emin olun sizin için daha iyi olacaktır. Hem ekonomik olarak hem sağlık açısından. Millet olarak biz hastalık kabul etmiyoruz. Çok hasta olsak bile sürekli tedaviyi erteliyoruz. Ancak gerçekten yataktan çıkamayacak dereceye gelirsek o zaman tedaviye başlıyoruz ama iş işten geçmiş oluyor.. Böyle yapmak aslında sadece tedavi sürecini uzatıyor ve sizi daha da zor durumlara sokuyor.
Son dönemlerde iyice popüler hale gelen sosyal medya olayı da hastayken kendini çekip paylaşmaktır. Onu da geçtim koluna takılan serumları bile çekip herkesle paylaşan insanlar görüyoruz. Ya bu durum hoşlarına gidiyor ya da çok ilgisiz kaldılar ve son çare ilgiyi serum yemekte buldular, siz ne dersiniz? Serum fotoğrafını gören bir sürü geçmiş olsun mesajı, iyi dilek içeren sözler yazmaya ve aramaya başlıyor. Hal böyle olunca hasta da ister istemez moral bulup iyileşiyor. Dışarıdan gözüken tabloda asıl hastalığın sebebinin kış veya soğuklar olmadığı izlenimi veriyor. Belki de kış bahanedir, asıl hastalık yalnızlık ve ilgisizliktir, bilemeyiz.
Tüm bunlar dışında bir eve bir kişinin hastalık getirmesi diğerlerinin de hastalığına sebep olabiliyor. İş yeri, okullar içinde bu geçerlidir. Bu yüzden hasta olan kişinin izin alması ve o süreçte çalışmaması gerekmektedir. Hem kendini hem çevresini koruma amaçlı diğer insanlarla fazla yakın temasa geçmemeli ve mikrop alışverişinde bulunmamalıdır. Özellikle de hastaysanız çocuklara ve bebeklere asla yakınlaşmayın, öpmeyin. Onlar yetişkinlerden daha hassas olmaktadır. Siz “bir şey olmaz, benden hastalık bulaşmaz” deseniz de o öyle değildir işte…
Ellerinizi sürekli yıkamanız gerekmektedir. Eller gün içinde sayısız şeye dokunarak bir sürü mikrop toplar. Araba, toplu taşıma, telefonlar, para, bilgisayarlar ve daha bir sürü şey… Kalabalık bir yerde yaşıyoruz ve bunun da her açıdan zorluğunu çekiyoruz. Toplu taşımalarda tutunduğunuz her yere gün içinde sayısız insan dokunabiliyor. O insanlarda ne gibi hastalıklar var bilmiyoruz. Ya da elleri temiz olmayabiliyor. O kişiden yani aslında hiç tanımadığımız birinden mikrop almış oluyoruz. O ellerimizi saçlarımıza, yüzümüze, sevdiklerimize sürmeden önce birkaç kez düşünün. Hala “benim ellerim temiz” diyebilir misiniz? Göremediğimiz yüzlerce, binlerce bakteri ellerinizde gezinmektedir. Siz siz olun ellerinizi yıkamadan hiçbir şey yapmayın ve tabii ki yemek yemeden önce de yıkamayı asla ihmal etmeyin. Önce kişisel bakım ve hijyen, sonra da bunu yapmayanları uyarmakla işe başlayabilirsiniz..